Sevgili Dost,
Senden şikayet var.
Sana ne deniliyorsa onu
yapacak, gerginliği tırmandırmayacaksın. Her şey yolundaymış gibi davranacak
otobüste ayağına basıldığında, kim diye bakmayacaksın. Özür dilemiyor mu?
Olsun. ‘’Dikkat edin!’’ gibi aşırı sözler sarf etmeyeceksin. Lokantaya mı
gittin, menüde ne varsa onu isteyecek, canının çektiğini söyleyip can
sıkmayacaksın. Dolu yağarken, ‘’Hava ne güzel!’’ derlerse gülümseyerek başını
sallayacak, elbise alırken, ille de bir beden küçüğü diye ısrar etmeyeceksin.
‘’Böyle daha zengin olduğunu,’’ dostum sen de anlayacaksın. Gazinoya gittiğinde
assolist ne söylerse onu dinleyeceksin. İstediğin şarkıyı kağıda yazıp ortamı
germeyeceksin. Kasap, kaşla göz arasında yağı kıyma makinasına mı dolduruyor,
‘’Ne yapıyorsun?’’ diye asla bağırmayacak, kasabı heyecanlandırıp elini kıyma
makinesine kaptırmasına sebep olmayacaksın. Dolmuş şoförü buruşuk paranı kabul
etmezse hemen gıcırını verecek, sana verdiği eksik para üstünü hoş
karşılayacaksın. Yolculukta seyahat ettiğin koltuğun bir başkasına da satılmış
olması yüzünden, tansiyonunu yükseltip diğer yolcuları huzursuz etmeyeceksin.
Paylaşmanın önemini hatırlayıp koltuğunu terk edeceksin. Aldıktan birkaç gün
sonra topuğu fırlayan ayakkabın için hemen sokağa fırlamayacaksın. Kendin tamir
edemiyorsan, üç beş kuruş verip krizi atlatacaksın. ‘’İki gün önce almıştım ne
çürük mal,’’ gibi sözleri asla ağzına almayacaksın. On beş senedir devam eden
kooperatif inşaatı yüzünden sinirlerini yıpratmayacak soranlara ‘’Geç olsun ama
güç olmasın’’ diyeceksin. Gemi batarken panik yapmayacaksın. Bazılarının
filikalara önce binip gemiden ayrılması yüzünden, ‘’Filikaya beni de alın,’’
şeklinde dayatmayacaksın. Hüsnüzanda bulunup herkese yetecek kadar filika
olduğunu, ya da geminin batmayacak kadar güçlü olduğunu düşüneceksin. Varsın
türkü söyle desinler sana; teller gerilir diye, sazını akort etmeyeceksin.
Senden öncekilere olanlar tedirgin etmesin seni; senden sonrakileri tedirgin
edeceksin. İçinde rengarenk fişekler patlasa da gözlerinden taşmasına izin
vermeyeceksin.
(Posta Kutusundaki
Mızıka/A. Ali Ural/Şule Yayınları/83. Baskı/ Sayfa 161)
Bu satırlar birçoğunuza
kişinin kendini kandırma yolları olarak gelebilir. Bana göre değerli yazar Ali
Ural ‘Sevgili Dost’ları olarak gördüğü bizlere ‘Sevgili Dost’ olabilmenin
yollarını saymış. Sadece arkadaşlarımıza karşı dost olmak değil bu. En başta
kendimize ve dünyaya karşı dost olmak.
Ali Ural’ın yaptığı
aslında bir ütopya tasviri. Alıntıdaki tüm tavsiyelere uyan insanlarla dolu bir
toplum düşünün. Bu toplumda herkes herkese karşı hoşgörü ve hüsnüniyet sahibi
olsun. Yardımlaşmak en büyük erdem, şikayet etmek en büyük kötülük olsun. Sinirli
insanlar bir suç işlemişcesine sinirleri oranında cezalar alsın. Psikiyatri
poliklinikleri hastanelerde değil hapishanelerde olsun. Çünkü özgür toplumda
mutsuz insanlara rastlamak mümkün olmasın. Yüzü asık dolaşmak yasaklansın ve
gülümsemek anane haline gelsin. Hatta devlet başkanları bile en mutlu
kişilerden seçilsin ve mutlu olmayanların oy hakkı olmasın. Okullarda
matematik, coğrafya dersleri kaldırılsın, müfredatta ‘Mutlu Sayılar, Mutlu
Coğrafya’ dersleri yer alsın. En mutlu öğrenciler sınıftan geçerken, mutsuzlar
bütünlemelerle, yaz okullarıyla uğraşsın.
-Ali Ural’ın tabiriyle-
Sevgili Dost,
Ütopyamı nasıl buldun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder