Mahkemede, suçlu
sandalyesinde, bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak
kadar dahi düşünmediklerinden bilmeyerek, eziyet eden, hor gören, aşağılayan,
ihmal eden, aldırmayan, unutan, kötüleyen, alay eden, ıstırabı paylaşamayan,
insanlar arasına duvarlar çeken, küçümseyen, çaresiz bırakan, yalnız bırakan,
terk eden, baskı yapan, istismar eden, ezen, cesaret kıran, iyilik etmeyen,
değer vermeyen, kalbi temiz olmayan, doğruyu yanlış gösteren, yanlışı doğru
gösteren, samimiyetsiz, insafsız, korkutan, yanına yaklaştırmayan, başkasının
yaşama hakkına saygı duymayan ve kendinden memnun olabilmek için her davranışı
meşru sayan onlar, yani bizim küçük kalabalığımızı hava sızdırmayan tabakalar
halinde üst üste saran, nefes almamızı dahi engelleyen, yani mahallemizin bütün
bileği kuvvetli ve içi boş küçük kabadayıları ve onların büyük ortakları, yani
esasında sayıca üstün olanlar, yani her zavallıdan daima bir kademe bir rütbe
bir sınıf yukarıda olanlar, yani şekilsiz hüviyetlerle daima vuran ve
kaçınabilenler, yani hem ezip hem de ezdiklerini kabul etmeyenler, yani bir
mertebe aşağıdayken ezilen ve bir mertebe terfi edince ezenler, yani çırağını,
bir şeyler öğretmesine karşılık her zaman döven ve ona insan muamelesi yapmayan
ustalar, muavininin başına vuran şoförler ve onlarla birlikte memurlarına
dalkavukluk ettiren amirler, duygusuz amirlerle birlikte garsonlara paralarıyla
orantılı olarak bağıran müşteriler ve kaba müşterilerle birlikte hakkını
arayanlara yumruklarını gösteren görevliler ve yetkilerini kötüye kullanan
görevlilerle birlikte bilgisizin bilgisizliğini suratına çarpan ve ondan bir
parça fazla bilen bilgiçler, yani öğrenmek isteyen herkese eziyet eden
öğreticiler ve onlarla birlikte bilgisizliğine gülen onlardan daha bilgisizler
ve cahillerle birlikte her değişik davranışa saldıran şekilsiz kalabalık ve
kalabalıkla birlikte onlara alkış tutanlar ve onlarla birlikte her tartışmada
en bayağı usullerle haklıyı haksız çıkaranlar ve onlarla birlikte kimseye
zararı olmayan zayıfları ezerek kuvvetli olma duygusunu tatmin edenler ve
onlarla birlikte her zaman her yerde her sınıftan ve her ideolojiden ve her
düşünceden insanlar arasında daima ön safa geçerek aslan payını kendilerine
ayıranlar ve ayırır ayırmaz insanlarla aralarında aşılmaz duvarlar örenler ve
böylelerine her zaman haklı çıkaracak bahaneler sebepler yasalar kurallar
sınıflamalar bulup çıkaranlar yani her zaman insanları insanlardan ayıranlar ve
onları birbirlerine düşman edenler ve onlara körü körüne uyan kalabalıklar ve gerçeği
boğanlar ve onlarla birlikte insanı bu koca dünyada yalnız bırakarak arkadaşlık
dostluk sevgi ile uzatacakları sıcak bir elleri olmayanlar yani elsiz gözsüz
akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar yani onlar onlar onlar onlar onlar…
karşımıza oturacaklar.
Ve biz onlara diyeceğiz ki:
Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar
yalnızca din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım
yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve
çıkarınıza baktınız. Hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler
çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler.
Biz zavallılar, ya bu düşüncelerden habersiz kaldık, ya da bunları yazanları
bizlerden sanarak alkışladık. Yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık
alkışladık. Her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyorsak
da gene acınacak durumda olan bizleriz. Esasında, sizleri yargılamaya hiç
niyetimiz yoktu; sizin dünyanızda, o dünyayı bizlerin sanıp yaşarken, hepinize
hayrandık. Sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. Ayrıca, dünyada
gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmamasının
sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. Bu çok masraflı dünyada
bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakarlıktı. Arada bir bize
benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. Onunla birlikte bağırıyorduk:
artık yeter! Bazen kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunda her zaman
kaybediyorduk. Onlar da sizler gibi onlardı. Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep
bizim adımıza, bize benzeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim
tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi
anlatmak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil. Tabii sizler de bu
arada boş durmadınız. Bir takım hayır kurumları yoluyla hem kendinizi tatmin
ettiniz, hem de görünüşü kurtarmaya çalıştınız. Sizlere ne kadar minnettardık.
Buna karşılık biz de elimizden geleni yapmaya çalıştık: kıtlık yıllarında, sizler
bu dünyanın gelişmesi ve daha iyi yarınlara gitmesi için vazgeçilmez
olduğunuzdan, durumu kurtarmak için açlıktan öldük; yeni bir düzen kurulduğu
zaman, bu düzenin yerleşmesi için, eski düzene bağlı kütleler olarak biz
tasfiye edildik; savaşlarda bizim öldüğümüze dair o kadar çok şey söylendi ki
bu konuyu daha fazla istismar etmek istemiyoruz; bir işe, bir okula müracaat
edildiği zaman fazla yer yoksa, onlar kazansın, onlar adam olsun diye biz
açıkta kaldık; yani özetle, herkes bir şeyler yapabilsin diye biz, bir şey
yapmamak suretiyle, hep sizler için bir şeyler yapmaya çalıştık. Bütün bunlar
olurken de bir takım adamlar da anlayamadığımız sebeplerle anlayamadığımız
davalar uğruna yalnız başlarına ölüp gittiler. Böyleye bugüne kadar iyi kötü
geldik. Bize, sizleri, yargılamak gibi zor ve beklenmeyen bir görev ilk defa
verildi; heyecanımızı mazur görün.
Aramızda hukukçu olmadığı için söz
uzatılmadı, sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. Gereği
düşünüldü. Sanıkların ellerinden başarılarının alınmasına oy birliği ile karar
verildi. (Oğuz Atay/ Tutunamayanlar/ İletişim Yayınları/ 81. Baskı/ Sayfa 223)